İzmir Kavram Meslek Yüksekokulu Kurumsal Akademik Arşivi

DSpace@Kavram, İzmir Kavram Meslek Yüksekokulu tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor, araştırma verisi gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Meslek Yüksekokulunun akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve yayınların etkisini artırmak için telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.



 

Güncel Gönderiler

Öğe
Çocukluk çağı ihmal-istismar yaşantısı bulunan yetişkin hükümlülerin bağımlılık ve kriminal özelliklerinin incelenmesi
(Çocuk Koruma Merkezlerini Destekleme Derneği, 2023) Zengin Taş, Esin; Şeker, Fatma Dilek
Amaç: Bu araştırma ile çocukluk çağı ihmali ve istismarı yaşantısı bulunan yetişkin hükümlülerin bağımlılık ve kriminal özelliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Tanımlayıcı kesitsel desendeki bu araştırmanın örneklemini 230 (46 ihmal yaşantısı olan, 184 ihmal yaşantısı olmayan) yetişkin hükümlü oluşturmaktadır. Çalışmada hükümlülerin kişisel ve kriminolojik bilgilerini içeren bilgi formu ve Bağımlılık Profil İndeksi (BAPİ) kullanılmıştır. Veriler değerlendirilirken tanımlayıcı istatistikler ve pearson korelasyon analizi kullanılmıştır. Bulgular: İhmal ve istismar yaşantısı olan hükümlülerin yaş ortalaması 32.56 ± 9.44 olup %58,7’sinin bekâr olduğu, %78,3’ünün travmatik olay geçmişinin bulunduğu, %67,4’ünün aile içerisinde fiziksel şiddete maruz kaldığı, %65,2’sinin intihar düşüncesinin bulunduğu, %50’sinin kendine zarar verme davranışının olduğu sonucuna ulaşılmıştır. İhmal yaşantısı olan hükümlülerin bağımlılık özellikleri incelendiğinde %82,6’sının hayat boyu madde kullanım davranışının bulunduğu, %34,8’inin hemen hemen her gün madde kullanımının olduğu, %69,6’sının çoklu madde kullandığı, %76,1’inin aile ve çevresinde madde kullanan kişilerin bulunduğu ve %78,3’ünün hayat boyu üçten fazla kez esrar, % 43,3’ünün ekstazi ve %34,8’inin metamfetamin kullandığı saptanmıştır. İhmal yaşantısı olan hükümlülerin kriminal özellikleri incelendiğince %73,9’unun mükerrer suçlu olduğu, %60,9’unun ailesinde suç öyküsünün bulunduğu, %54,3’ünün uyuşturucu kaynaklı suçlar nedeniyle ceza infaz kurumunda bulunduğu ve %67,4’ünün en az bir kez denetimli serbestlik tedbiri aldığı saptanmıştır. Araştırmada hipotezleri test etmek için pearson korelasyon analizi yapılmıştır. Yapılan analiz sonucuna göre ihmal yaşantısı olan hükümlülerde fiziksel şiddet ile hayat boyu madde kullanımı arasında pozitif yönde anlamlı ilişki saptanmıştır (p<0.05). Sonuç: Araştırma sonucunda çalışmaya katılan ve çocukluk çağı ihmal ve istismar yaşantısı bulunan hükümlülerin hayat boyu madde kullanım oranlarının yüksek olduğu ve kriminal özellikleri bakımından mükerrer suç, ailede suç öyküsü, geçmişte denetimli serbestlik tedbiri öyküsü ve çoğunlukla uyuşturucu kaynaklı suç öyküsü özelliklerinin olduğu saptanmıştır.
Öğe
Ceza infaz kurumlarında hassas gruplarla yapılmış çalışmaların betimsel analizi
(İktisadi Kalkınma Ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (İKSAD), 2023) Zengin Taş, Esin; Turun, Gamze
Ceza infaz kurumları herhangi bir suçtan dolayı hükümlü, ya da bir suç isnadı nedeniyle tutuklu olarak bulunulan kapalı kurumlardır. Günümüzde bu kapalı kurumlarda gerçekleştirilen uygulamalar ceza odaklı anlayıştan uzaklaşmış; mevcut ceza-adalet sistemi anlayışı, kişiyi işlediği suçtan uzaklaştıracak ve yeniden suç işlemesine engel olacak birtakım uygulamaları içeren bir sisteme evrilmiştir. Bu durum, ceza infaz kurumları içerisinde bulunan hükümlü profilinin özelliklerinin saptanması ve ortaya çıkan gereksinimler doğrultusunda iyileştirme odaklı programların geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Ceza infaz kurumları, her ne kadar yaş, cinsiyet, güvenlik vb. sınıflandırmalara göre ayrımlaşmış olsa da; aynı ceza infaz kurumunda, pek çok farklı profil bir arada olabilmektedir. Literatürde hassas, dezavantajlı, kırılgan, özel ihtiyaç sahibi gibi isimlerle adlandırılabilen bu gruplar, kadın, çocuk, yaşlı, engelli, kronik hastalığa sahip, cinsel ve etnik azınlık vb. gruplardan oluşabilmekte; bu grupların kendine has gereksinimleri, iyileştirme odaklı ceza-adalet sisteminin uygun bir şekilde işletilebilmesi adına önem kazanmaktadır. Bu ihtiyaçların saptanmasında da yapılan bilimsel çalışmaların önemi büyüktür. Bu araştırma ceza infaz kurumlarında hassas gruplarla yapılmış çalışmaların betimsel bir analizini sunmayı amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda YÖK tez veri tabanında 1983-2023 yılları arasındaki son 40 yıllık dönemde ceza infaz kurumlarındaki hükümlü/tutuklularla yapılan 308 tez çalışması incelenmiş; “hassas gruplarla yapılmış olma” dahil edilme kriterini sağlayan 81 çalışma örneklem olarak belirlenmiştir. İncelenen çalışmaların en çok kadın ve çocuk alanında yapılmış olduğu; diğer hassas gruplara yönelik çalışmaların yok denecek kadar az olduğu görülmüştür. Çalışmaların daha çok sosyal bilimler ve sağlık bilimleri alanında yapılmış olduğu ve yüksek lisans derecesinde gerçekleştirildiği tespit edilmiştir. Buradan hareketle ortaya çıkarılan sonuçların, hassas gruplar için ihtiyaç duyulan araştırmalara yol göstereceği düşünülmektedir.
Öğe
Breast cancer-related lymphedema self-care practices: a cross-sectional descriptive study
(AVES, 2025) Dizer, Berna; Olgun, Şule; Urgancı, Ayvaz Ulaş
Objective: Lymphedema is a condition seen in breast cancer patients after mastectomy and significantly affects the quality of life. Self-management strategies are important for preventing lymphedema and reducing its severity. This study aims to evaluate the self-care abilities of breast cancer-related lymphedema (BCRL) patients after surgery. Methods: This study was conducted in a cross-sectional descriptive design. Study data were obtained from a single private hospital between August 2021 and May 2022. The study sample consisted of 53 patients who had undergone mastectomy in the last 2 years and were at risk of developing lymphedema. A socio-demographic data form and the Breast Cancer Related Lymphedema Self-Care Scale were used to collect data. The relationship between sociodemographic and clinical variables and the Breast Cancer Related Lymphedema Self-Care Scale was evaluated with Pearson and Spearman correlation tests. Results: The mean score of the BCRL Self-Care Scale was 70.79 ± 13.49. 79.2% of patients reported consistently adhering to infection prevention measures, 37.7% performed recommended exercises regularly, and 56.6% did not wear compression garments daily. Younger patients showed better adherence to self-care in the Activity subscale (P < .05), and married individuals had higher Sustainability subscale scores. Chronic disease was associated with lower protection scores (P < .001). Conclusion: Sociodemographic and clinical factors such as knowledge, marital status, and chronic illness significantly influence self-care practices. While infection prevention was strong, exercise and compression garment use were insufficient. Interventions focused on physical activity and pressure management are needed to improve lymphedema outcomes.
Öğe
Age-friendly city from the perspective of city residents: A qualitative study in İzmir city
(Taylor & Francis Online, 2025) Zengin Taş, Esin; Ata. Zeynep; Kırışık Sürer, Hande; Yıldız, Fatma; Aktuğ, Murat
This study aims to reveal the evaluations of city residents regarding the age-friendly city context; it is a qualitative study conducted through in-depth interviews with older adults, local and central government representatives, academics, and NGO representatives in İzmir, Türkiye, adopting a qualitative methodology. The findings obtained through phenomenological approaches were subjected to thematic analysis. The findings, conceptualized within the framework of WHO’s age-friendly city criteria, revealed differences and similarities in the city’s needs for each resident group. In this study, which prioritizes the participation and needs of older adults, common needs for the city’s residents have been observed in terms of outdoor spaces and buildings, including sidewalks, elevators, access to buildings; for housing, unsuitable designs and high rent and housing prices; in terms of social participation, the presence of activities that promote social participation alongside difficulties in access and awareness; in terms of social and leisure activities, inequality in inter-regional service delivery; and in terms of information acquisition, communication, employment, and health services, deficiencies in adequate service provision and difficulties in access have been observed. To have an age-friendly city, it can be suggested to increase elderly participation in service planning for older adults, consider regional differences, and develop inter-institutional cooperation.
Öğe
Emergency nurses’ experiences of caring for critically ill patients requiring intensive care in the emergency department
(Elsevier, 2025) Akbaş Uysal, Duygu; Ekiz. Ebru
Background: Emergency departments’ red zones are complex clinical environments requiring both emergency interventions and intensive care-level services, representing a critical area of focus in this special issue on emergency critical care. Nurses working in these settings face multifaceted challenges, including role ambiguity, time constraints, and limited resources. However, few studies have explored these experiences through theoretical models. Objective: This study aims to provide an in-depth exploration of nurses’ experiences delivering intensive care-level care to critically ill patients in the red zones of emergency departments, within a theoretical framework. Method: Using a phenomenological qualitative approach, semi-structured interviews were conducted with 21 emergency nurses from various regions in Turkey. Data were analyzed using Braun and Clarke's six-step thematic analysis, and findings were conceptually interpreted through Meleis's Transition Theory and Tanner's Clinical Judgment Model. Findings: Four main themes and eleven subthemes emerged, including challenges in clinical judgment, role incompatibilities, and systemic shortages. Guided by Meleis's framework, findings indicate that adherence to intensive care standards and clinical education enhances competence, confidence, and reflective practice, informing nursing practice and policy. Conclusion: Nurses in emergency department red zones face multifaceted challenges, including the demands of multitasking, complexities in decision-making, and structural limitations in providing care for critically ill patients. The study emphasizes that clinical judgment is shaped not only by individual competencies but also by the availability of systemic support. These results underscore the necessity of establishing clear clinical guidelines, implementing structured team-based care models, and developing practice-oriented training programs to facilitate nurses’ transition between emergency and intensive care settings.